Böylece zaman içerisinde fazlaca el değiştirmiş ve karmaşık bir görünüm kazanmıştır.
Azerbaycan isminin kökeni konusunda çeşitli görüşler vardır. Bir görüşe göre, Büyük İskender’in ölümünden sonra (M.O. 323) bölgeyi yöneten komutanlardan Atropates’ten gelmekte, en yaygın tez “od” anlamına gelen “Azer” ve muhafız anlamına gelen “bayga” kelimesinin birleşmesinden doğmuştur.Azerbaycan adının “Hazar” sözcüğünden geldiğini ve Hazar Türkleriyle ilgili olabileceği yönünde önemli tarihsel kaynaklarda vardır.
Türkler Azerbaycan’a M.Ö 6. yüzyılda İskit ve Sakaların büyük göç-leri sonucunda yerleşiyorlar. Bunun sonucunda daha sonraları ise Hun Türklerinin bir kısmı, Bulgarlar, Hazarlar ve Sabirler de çeşitli zamanlarda Kafkas 1 ardan Anadolu’ya ve Azerbaycan’a göç ederek yerleşen Türk boy-larıdır. “Ermenilerin ‘Hun’ dediklerine Bizanslılar ‘Sabirler’ demişlerdir ki, Sabirler, Hazar Türklerinin bir kolu olarak kabul edilir.”
Bu boylar Kafkasya üzerinden Azerbaycan’a gelip yerleşmişlerdir. Bu sebeple Derbent’e (Türk Kapısı) denmiştir.147 Beşinci ve yedinci yüzyıllar arasında Türk idaresinde yaşayan Azerbaycan’ı 642’de Müslüman Araplar fethetti ve zamanla Azerbaycan coğrafyasına Emeviler ve Abbasiler ha¬kim olmaya başlarlar. 9. yüzyılda bu topraklarda yaşayan İranlIların yerini Türkler aldı. On birinci ve on dördüncü yüzyıllar arasında Azerbaycan’a yerleşmeye başlayan ve Azeri olarak anılan Türkler çoğunlukla Oğuz boyundandır. Arap yönetiminde kurulan Şirvan, Aran ve Mughan hanlıklarında zamanla Arap tesirinin azalmasıyla çözülme başlar ve Türk etkisi kendini hissettirmeye başlar.
Daha sonraları bu bölgeye Sasanilerin egemenliğinde îranlılar getirilip yerleştirilmişlerdir. Halife Osman zamanında Azerbaycan’ın Müslümanlar tarafından fethedilmesi tamamlanmıştır. Bizanslılardan Araplara bu bölgenin adı Azerbaycan olarak geçmiştir.Hazar Devleti’nin sonlarına doğru bazı Hazar boyları Azerbaycan’a gelerek yerleşmişlerdir. Hazarlar yıkılınca da bölgeye gelen Hazarlar artık çoğunluğu oluşturmuşlardır. Bu nedenle Azerbaycan isminin Hazarlardan geldiği de ileri sürülmektedir.
Türkçe konuşan Azeri'lerin kültürel ve tarihsel olarak Türkiye ve İran’la da bağları vardır. 10. ve 12. Yüzyıllarda Türk kabilelerinin Azerbaycan’ı ele geçirmeleri sonucunda mevcut Pers çoğunluğu asimile edilir. Perslerin politik nüfusu korumalarına rağmen, Türkler sayısal ve kültürel etkinliklerini devam ettirdiler.
Selçuklu Türklerinin Azerbaycan’da ilk görülmeleri 1015-1021 yılları arasında Çağrı Bey tarafından bölgeye yapılan akmlarla başlar. Müslüman Oğuzlar ya da Türkmenler bölgeye Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan önce 1029’dan itibaren yerleşmeye başlamışlardır. Tuğrul Bey’in 1054’de Gence’yi kurtarmak için Bizans’a yapmış olduğu sefer, Azerbaycan üzerin¬den Doğu Anadolu’ya olmuştur.
Daha sonraları Selçuklular zamanında Çağrı Bey’in Oğuzlardan aldığı destekle Azerbaycan’ı ele geçirmiştir. Böylece kısa zamanda Azerbaycan da Selçuklu egemenliği kuruluyor ve bu bölge merkez yapılmıştır. Böylece Alparslan Azerbaycan tamamen ele geçirilmiş ve Melikşah döneminde Azerbaycanın Türkleşmesi tamamlanmıştır
Hillagü Han zamanında Azerbaycan ve Anadolu’ya gelen Türkmen grubu da coğrafyanın Türkleşmesinde en büyük etkenlerdendir. Yeni gelen kuvvetler ile daha eskiden buralara yerleşmiş bulunan Türklerin kaynaşmasıyla buradaki Türkmen unsur daha da kuvvetlenmiştir.
Türklerin kesin olarak Azerbaycan’a yerleşmeleri İlhanlılar zamanına rastlar. İlhanlılar zamanında doğudan gelen birçok Türk boyu Azerbaycan’a yerleşmiş ve bu dönemde eskiye oranla daha da gelişen ticaret yollarının merkezi olmuştur. Yeni oluşan merkezlerde bilim ve sanat adamları bir araya gelmişlerdir. Kültürel bakımdan da bir yükselme yaşanmıştır.153
1230 yılında Moğol egemenliği altına giren Azerbaycan, Cengiz Han’ın ölümü üzerine Altınordu Devleti’ne bağlanır. Timur’un 1405’te Çin seferine çıktığı sırada ölmesiyle Azerbaycan’da yine Türkmen boylarından Karakoyunlular ve Akkoyunlular devri başlamıştır. Bu Türkmen devletleri zamanında Azerbaycan Türk nüfusu bakımından en yoğun dönemini yaşa-mıştır.
Bugün Doğu Anadolu ve Azerbaycan’da rastlanan koç-koyun hey¬kelleri sayesinde Türk Milleti bu coğrafyaya damgasını vurmuştur. Tebriz’de Uzun Hasan’ın yaptırdığı cami çok meşhurdur. Karakoy unlu ve Akkoyunlular zamanında Azerbaycan coğrafyasındaki Türkleşme hadisesi köklü bir şekilde devam etti. Akkoyunlular ve Karakoyunlular devrinde, Türk dilinin ve edebiyatının gelişmesi teşvik edilmiş, alimler gözetilmiş- tir. Doğunun en ünlü alimlerinden Semerkantlı Ali Kuşçu Akkoyunlular’ın en parlak zamanlarında bir müddet Uzun Haşan’m sarayında bulunmuştu. Daha sonra bu meşhur alim 1471’de bir elçilik heyetiyle beraber İstanbul’a geldi ve bir daha geri dönmedi.
Azerbaycan tarihinde önemli bir yer işgal eden Safevi Devleti’nin temeli, Akkoyunlular zamanında yaşayan Şeyh Safiyüddin Erdebili tarafın¬dan atılmıştır. Sünni bir tarikat olan Safeviyye tarikatı onun torunu Hoca Ali zamanında (1392-1429) şiiliğe meyletmiş ve Şeyh Cüneyt zamanında
tamamen siyasi bir mahiyet almıştır.
Safevi hanedanlığının siyasi olarak kuruluşu 1502’de Şeyh İsmail’in bahçıvan’da Akkoyunlu ordusunu yenmesiyle başlar. Safevi tarikatının şeyhi Şah İsmail’in bu denli güçlenmesinin en önemli sebebi Türkmen boy ve aşiretlerine son derece güvenmesi ve Türk unsuruna değer vermesinden kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki, tarih asıl unsurlarını Türkmen boylarının oluşturduğu iki Türk devletini; Safevi ve Osmanlı Türk devletlerinin karşı karşıva geldiğini gösteren hadiselerle doludur. Buna en çarpıcı örnek olarak. Çaldıran Meydan Muharebesi (1514) gösterilebilir. Bu durum Afşar Hanedanlığının kuruluşu (1732)”ye kadar devam eder.
Yavuz Sultan Selim Çaldıran zaferinden sonra Tebriz kentini işgal ederek bir çok AzerbaycanlI sanatçıyı beraberinde İstanbul’a getirmiştir. Azerbaycan 19.yüzyılm başlarında çeşitli hanlıklara bölünmüş, 1805-1828 arasında bu hanlıkları Rusya ve İran aralarında anlaşarak işgal etmeyi pay-laşmayı kararlaştırmışlardır. Bu amaçla İran ve Rusya arşındaki savaşlar 1813 yılında imzalanan Türkmençay ve Gülistan antlaşmalarıyla son bul¬muş ve Azerbaycan’ın durumu netlik kazanmıştır. Bu antlaşmaya göre Araş nehrinin kuzeyi Ruslara ve güneyi İran’a bırakıldı ve temaslarda azaldı.
Daha sonraları 1800’lü yıllardan itibaren Rusların Orta Asya’yı ve Kafkasları işgali başlıyor. Azebaycan’da ilk Rus varlığı, Şirvan Hanlığı’nın Davud Bey’e verilmesinden sonra İran Şahı ile ittifak etmiş olan Rusların İran’a isyan eden Şirvan kuvvetleri üzerine Hazar Deniz yoluyla sefer yap-ması üzerine olmuştur. Fakat Azerbaycan’da Rus hakimiyeti döneminin, Nadir Şah’m ölmesi, Azerbaycan’da kontrolün kalkması ve OsmanlIların da kendi meselelerinden dolayı bölge ile ilgilenememesi yüzünden doğan otorite boşluğundan ortaya çıkan hanlıklar devrinde oluşmaya başlamış¬tır. 16. ve 17. yüzyıllarda Türk topraklarını işgale başlayan Rusya 17. asra gelince Kafkasya üzerine seferlere başlamıştır. Tek başlarına Ruslara karşı mücadele etmenin zor olduğunu anlayan Azerbaycan hanlıkları Ruslara karşı beraber hareket etmeyi denemişler, bu süreçte Gürcüler ve Hıristiyan Ermenilerin saldırı politikaları, Osmanlı-îran savaşları ve Sünnilik-Şiilik rekabeti Rusların bu bölgeyi işgal etmelerini kolaylaştırmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın son yılında Azerbaycan halkı çok zor günler yaşar. 1918 yılında Stephan Şamuyan başkanlığındaki Ermeniler üç gün içinde sadece Bakü’de on bin Azeri’yi katlederler. Guba ve Şamahı kentle-rinde de toplu kıyımlar yapılır. Guba’da iki gün için de iki bin sekiz yüz kişi öldürülür, Şamahı’da kırk köy yakılır. Şamuyan 13 Nisan 1918 tarihinde Lenin’e yazdığı mektubunda “Düşman yok edildi” der. İngiltere’nin Bakü büyükelçisi de Londra’ya gönderdiği telgrafta “Bakü’de ölülerden başka Müslüman kalmadı” şeklindeki ifadesi olayın vehametini göstermektedir. Azerbaycan’ın bu zor günlerinde Türk ordusu kardeşlerine yardım elini uzatır. Doğu Cephesi komutanı Kazım Karabekir Paşa, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa komutasında on beş bin Mehmetçiği Nahçıvan üzerin¬den Bakü’ye gönderir. Bakü’yü Ermenilerden alan Türk askeri, Mehmet Emin Resulzade’nin liderliğinde ve Fethah Han Foyiski’nin başbakanlığında Müsavat hükümetini kurar. Bu mücadele sırasında şehit olan bin sekiz yüz Mehmetçik halen Bakü’de şehitler mezarlığında yatmaktadır. 1918 yılında imzalanan Mondros Mütarekesi ile Bakü İngilizlere terk edilir. Ancak İngilizlerde Müsavat hükümetini tanırlar. İki yıl kadar (1 yıl 11 ay 29 gün) süren bu bağımsızlık dönemde, ilk cumhurbaşkanı olarak M.Ernin Resulzade seçilir. 20 Nisan 1920’de Ruslar’m Azerbaycan’ı işgal etmesiyle bağımsızlık tekrardan kaybolur.
Osmanlı Devleti son dönemleri itibariyle Kafkasya ve Azerbaycan ile çok yakından ilgilenememiştir. Bunun başlıca sebepleri Rusya’nın 19.yüz- yılda güneye doğru ilerlemesini Osmanlı aleyhine olarak devam ettirmesi ve İran ile Osmanlı Devleti arasındaki rekabettir.
Tüm bunların sonucunda 1917 yılında devrim süresince Rusya’nın iç durumunun karışması ve bu durumdan yararlanmak isteyen Kafkas halklarının Rus toplumundan ayrılma taleplerinin yarattığı olumlu hava Azerbaycan Türklerini de harekete geçiriyor. Türkçü aydınların öncülü¬ğünde başlatılan bağımsızlık mücadelesine Anadolu’dan da çeşitli yardım¬lar yapılıyor. Bu yardımlar sonucu oluşturulan Müslüman ordu sayesinde Ruslara karşı çeşitli başarılar kazanılır.
1917’deki İhtilal başlamadan evvel, Azerbaycan Türkleri 15 Nisan’da Bakü’de bir “Kafkasya Kurultayı” toplamışlar ve uzun münakaşalar¬dan sonra “Mahalli Federasyon” esasını kabul etmişlerdir. İstiklal fikri Gence’nin “Ademi Merkeziyet Partisi” ile Bakü’nün “Müsavat Partisi”ni birleştirmiştir. İki milliyetçi ve Türkçü Nesib Bey Usupbeyli ile Mehmed Emin Resulzade biraraya gelerek Azerbaycan’ın istiklaline karar vermişlerdir. 28 Mayıs 1918’de Milli Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edilmiştir
Türkiye tarafından derhal tanınmıştır.
Bu yeni hükümet iki yıl süre ile birçok ekonomik ve politik problemlerle uğraşmıştır. Ancak bu sırada Anadolu’da da bir bağımsızlık mücadelesinin var olması, Rusların bu petrol ve endüstri merkezini kendi nüfuz alanına dahil etmeye çalışması ve Batılı ülkelerin Rus tehdidini görememe¬si yüzünden, Azerbaycan Nisanı 1920’de Ruslar tarafından işgal edilir.
Azerbaycan, 1922’de Kafkasya Ötesi Sosyalist Federal Sovyet Cumhuriyeti’ne katılmış, 1936’dan sonra ise Azerbaycan SSC adını almış¬tır. Azerbaycan, Sovyetler Birliği’ne katıldıktan sonra devamlı toprak kaybetmiştir. Stalin zamanında yapılan düzenlemeler ile Ermenistan; Türkiye, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve Azerbaycan arasına doğru uzatılmış ve böylece Anadolu Türkleriyle, Türkistan Türkleri arasındaki irtibat kesilmeye çalışılmıştır.
Anadolu Türkleriyle aynı aileden olan Azerbaycan Türkleri bağımsızlıklarını kazanmak için her fırsatta ayaklanmışlardır. Sovyetlerin dağılma sürecine girdikleri 1980’li yılların sonlarına doğru Karabağ olayları tekrar alevlendirilerek Türk-Ermeni çatışması başlatılmıştır. Bağımsız Devletler Topluluğu’na katılmak istemeyen ve müstakil bir Azerbaycan’dan yana olan Azerbaycan’ın Türk halkı 19-21 Ocak 1990 günleri Kızıl Ordu tanklarının Bakü’ye girmesiyle kanlı bir şekilde bastırılmış ve pek çok Azeri katledilmiştir.
0 yorum:
Yorum Gönder