Savaş, iki askerî kuvvetin maddeten ve manen çarpışması demektir. Çarpışan her kuvvet, hiç kuşkusuz birbirinin rakibi ve düşmanıdır.
Savaşın amacı ise, rakip ve düşman iki kuvvetin birbiri üzerinde her türlü araç ve vasıta ile hâkimiyet kurmak istemesi ve kendi iradesini
karşı tarafa kuvvet yoluyla kabul ettirmesidir. Daha kısa bir ifade ile söylemek gerekirse, savaşın amacı yenmek ve hükmetmektir.
Türkler, girdikleri her türlü savaşta, rakipleri üzerinde kısa sürede hâkimiyet kurabilmek ve sonuca gidebilmek için sürpriz baskın yapma, korku ve panik yaratma gibi faaliyetlere sık sık başvurmuşlardır.
Sürpriz baskın, bir askerî kuvvetin, karşı tarafın hazırlanmasına ve tedbir almasına fırsat vermeden beklenmedik yerde ve zamanda aniden yapmış olduğu saldırıdır. Orta Çağ İslâm kaynaklarında Türklerin yaptıkları sürpriz baskınlara "türktaz" adı verilmiştir. Türkler, saldırılarını da genellikle sürpriz baskın şeklinde yapmışlardır. Karahanlıların, özellikle gece düşmanın ordugâhını basan ve panik yaratan özel birlikle- rı vardı. Bu birliklere "akıncı" veya "basımcı" denmekteydi. Aklıncı birlikleri, Selçuklu hanedan üyelerinin, komutanlarının
ve Türkmen beylerinin komutasında Selçuklu devrinde de teşekkül etmiştir. Bu birlikler, Malazgirt savaşından önce vurucu kuvvet olarak Bizans ordularının yıldırılmasında ve yıpratılmasında, Malazgirt zaferinden sonra da Anadolu'nun fethinde başlıca rol oynamıştır. Aynı birlikler Osmanlı devrinde de kurulmuş olup, Osmanlı ordularının ileri harekâtlarında rol oynamaya devam etmiştir.
Bir ordunun maddî kuvveti ne olursa olsun, o ordu için en tehlikeli durum hiç kuşkusuz korku ve panik olayıdır. Bunlardan korku, herhangi bir kötü olay veya durum karşısında insanda oluşan duygu ve düşüncenin onun hareketine ve davranışına olumsuz olarak yansımasıdır. Dolayısıyla korkunun, savaşın gidişi ve sonucu üzerinde çok büyük bir etkisi vardır. Her şeyden önce korku, düşünceyi ve hareketi bozmakta, iradeyi zayıflatmakta, azmi ve cesareti kırmakta ve savunma gücünü azaltmaktadır. Korkunun insan üzerindeki bu gücünü ve etkisini çok iyi bilen Türkler, amaçlarına ulaşabilmek için savaş-tan önce, savaş sırasında ve savaştan sonra korkutmayı bir sa-vaş taktiği olarak ustalıkla kullanmışlardır. Korkuya düşme-menin veya korkudan kurtulmanın tek çaresi ise, barış zamanında maneviyatı kuvvetlendirmektir.
Korkunun en tehlikeli olanı, hiç kuşkusuz bilinçaltına yerleşen ve kolayca silinip atılamayan kalıcı korkudur. Moğol ordusunun Harezm'i (1220) ve Anadolu'yu istilâları (1243) sırasında Harezmşah ve Selçuklu devlet adamlarının, komutanlarının ve askerlerinin bilinçaltına yerleşmiş olan Moğol korkusu, kafalardan ve ruhlardan bir türlü silinip atılamamış ve olumsuz etkisini uzun yıllar sürdürmüştür. Üstelik bu korku, Selçuklu devlet adamları ve komutanları üzerinde devamlı ve kalıcı bir aşağılık duygusu yaratmıştır. Böylece onlar, devletlerine, milletlerine ve ülkelerine değil, sadece Moğol hükümdarlarına ve beylerine hizmet eden, aciz, dirençsiz, her şeye boyun eğe* birer kukla insan durumuna düşmüşler ve bu durumdan & kendilerini hiçbir zaman kurtaramamışlardır.
Savaşlar için en az korku durumu kadar panik durumu da tehlikelidir. Panik durumu, genellikle sürpriz baskına uğramış
0 yorum:
Yorum Gönder